Kürkçü Dükkanına Dönüş Yolunda
Konum etiketinden de anlaşılacağı gibi İstanbul topraklarına geri dönmüş bulunmaktayım. Hatta ve hatta işteyim. Kar yağsa da erken çıksak diye bekliyorum ama hala tık yok :( İzmir de bile kar yağıyor. Kavacık'ta buzlar eriyor. Haksızlık bu! Bu arada en son 10 yıl önce ben lisedeyken yağmıştı kar İzmir'e. Her İzmirli'nin olduğu gibi bizim de gözümüz dönmüştü. İşi, gücü, dersi bırakan bahçede kar topu savaşına başlamıştı. Şimdi arkadaşlarımın facebook'tan paylaştıkları resimleri görünce yılların her şeyi değiştirmediğine karar verdim. Çocuk, genç, yaşlı herkes kar canavarına dünüşmüş :)
Neyse efenim dün sabah 08.35 uçağı için erkeeeenden evden çıktığımda hava mis gibiydi İzmir'de. Güneş göz kırpıp duruyordu. Hiç dönesim gelmedi hiç. Annemi ve kedilerimi özledim sadece. Çoğu uçak çatır çatır iptalleri basarken içten içe ben de anons bekledim. Ama gel gör ki 08.00'da boardinge başladılar o derece şanslıydım! Bu arada iç hatlar da yeni dış hatlar binasını kullanıyor. Çünkü iç hatlar yıkılıp yenisi yapılacak. Hiç hoşlanmadım bundan tabii ki ben. O iç hatlar binası eskiden dış hatlardı. Babamın işi o binadaydı. Bayılırdım babamla işe gitmeye. En güzel kısmı kırtasiye zulasına el atmaktı benim için. ( Yıllar önce aldığım kalemler hala yazıyor yahu ne ilginç. ) Teknoloji dünyayı bu derece ele geçirmeden önce boarding kartlarına elle mühür basılırdı. Ben de bu işte profesyonel olmuştum. Boarding kartlarıyla ilgilenmediğim zamanlarda havalimanında gezer hayal kurardım. Gezinmem bitince ofise dönüp babamın masasına kurulurdum. Gezi kitapçığını tekrar ve tekrar okurdum. Kitapçık çok ilginç değildi aslında; Lufthansa'nın sarısından sayfaları olan, hangi hatlara hangi uçak tiplerinin uçtuğunu gösteren bir kitaptı. Ama ben onu çok seviyordum :) Ofisteki en ilgimi çeken şeyse 1988'de Seferhisar'a düşen Condor'un enkazından alınmış göstergelerdi. Hala babamın evdeki çalışma odasında duruyorlar. Onlara bakıp geçmişe gidiyorum ve yaşananları canladırmaya çalışıyorum zihnimde. Evet benim böyle bir huyum var. Her şeyi film karelerinden görebiliyorum. Onlara bakınca gözümde o '88 yılı canlanıyor. Pilotlar, yolcular, umutlar, sevinçler ve son... Aman her neyse konuyu nereye dolandırdım yine. Bir dahaki İzmir seferimde göstergelerin fotoğraflarını da çekerim.
İşte diyeceğim o ki yeni dışa hatlar terminali güzel Adnan Menderes'in. Koskocaman camlardan içeri giren güneş ışıkları bütün terminali aydınlatmış ve ısıtmıştı. Uçağımın kapısının karşısındaki cafeye oturup hayatımın en pahalı tostunu yedim. Gerçi güzeldi, köy ekmeğine yapılmış karışık tost. İçinde kurutulmuş domates de vardı. Ama 10TL değildi ederi bence. Çayla birlikte 13TL'ye kahvaltı etmiş oldum. Güzel vakit geçirdim herhalde ondan pek koymadı yoksa kazıklanmaktan pek hoşlanmam. :) Dediğim gibi uçağım vaktinde kalktı ve hop diye indi Sabiha Gökçen'e. Tüm pist bembeyazdı. Hatta biraz fazla beyazdı körük bir türlü yanaşamadı uçağa. Ben de bu arada aşağıdaki resimleri çektim. Uçaktan indiğim gibi Havataş'a bindim. Kavacık'ta indim. Herkesten önce işteydim. Çok rahat döndüm. Tabii birkaç kol ve bel sakatlığını saymazsak. Hala nasıl bu kadar kolay gittim geldim anlamadım. Bunun acısı çıkar benden kesin.
İzmir'de geçirilen güzel vakit de bir sonraki posta artık.
2 yorum
MERHABALAR:)
YanıtlaSilNE HOŞ BİR SAYFANIZ VAR:)
YAZILARINIZ PAYLAŞIMLARINIZ,BAYILDIMM..
SEVE SEVE İZLİYORUM SİZİ BUNDAN BÖYLE.
BENDE SİZİ BEKLERİM SAYFAMA.
KUCAK DOLUSU SEVGİLER..
:)
Çok teşekkür ederim. Güzel yorumlarız beni mutlu etti. Sizin sayfanız, tarifleriniz bir harika. :) Takipteyim.
SilSevgiler