It Was Meant To Be
Yıllardır uçmama rağmen Sabiha Gökçen Havalimanı'nı hiç tercih etmemiştim. Üstelik işim Kavacık'ta. Evim Bakırköy'de. Ayağım Atatürk Havalimanı'na alışmış herhalde. İşten çıkıp Yeşilköy'e gidiyordum hep :) Deli işi. İki hafta önce İzmir'e, babama gitmeye karar verdim. Klasik arayış başladı. O ucuz bilet nerede sorusu soruldu. Bilet SunExpress'te karşıma çıktı. Sabiha Gökçen'e inen uçaklara hep bakarım alacağımdan değil de iş olsun işte :) Ama bu sefer artık kim dürttü beni bilemiyorum, alacağım tuttu. Kredi kartına üç taksit oh mis. Gel gör ki zaman yaklaşana kadar nasıl ulaşacağımı çok dert etmedim. Havataş ( nasıl bir isimse ), otobüs falan bir şekil yaparım dedim. Dedim de evdeki hesap çarşıya uymadı tabii. Havaş yok, Havataş Sabiha Gökçen'den dönüşte Kavacık'tan geçiyor. Bir tek IETT'nin E-3 ekspres otobüsü Kavacık Köprüsü'nden geçiyormuş. Erken çıkıp beklerim dedim. Ama şans işte cuma günü İstanbul'daki havanın nasıl olduğunu hepiniz biliyorsunuz. Aldı beni bir panik. Hiç gitmediğim havalimanına, olmayan vasıtayla, bu havada nasıl ulaşacağım. Taksi yok, korsan taksi hava şartlarından çalışmıyor. Biletim değiştirilemiyor. Allahım! Ablam'ın uçağı Atatürk'ten 16.00'da, benimki Sabiha'dan 19:00'da kalkıyordu. İkimiz işte ekran başında havalimanı bilgilendirme ekranından, pist ve uçak bilgilerini takip ede ede saatleri geçirdik. Atatürk'ün durumu Sabiha'dan bin kat kötüydü. Uçaklar ya iptal ya da dört saat rötarlı kalkıyordu. Ablam haliyle biletini açığa aldı beni de acılarımla başbaşa bıraktı :) Sabiha'da bir saatten fazla rötar yapan uçak olmadığından şansımı denemeye karar verip çalışan bir korsan taksi buldum. ( Hiç kusura bakmayın biletim kadar parayı ticari taksiye veremeyeceğim! ) Ara yollar fenaydı ama anayollarda sorun yoktu. Çok rahat ulaştım havalimanına, kırk beş dakika falan sürdü. Bir önceki İzmir uçağına yetişecek kadar erkenden oradaydım :) Ne yazık ki uçakta yer yoktu değiştiremedim. Ben de havalimanını keşfetmeye karar verdim.
Havalimanlarına ba-yı-lı-yo-rum! Bütün sülalem havacı olduğundan ayrı bir durumda var tabii ben de. Bir gün onları da yazarım. Dedemden başlarım. Yakışıklı pilottan :) Neyse havalimanları farklı dünyalara açılan kapı benim için-zaten öyle de demek istediğim başka :)-. Büyülü bir yer bence. Beni mutlu ediyor, umutla dolduruyor. İnatla üzerime giymediğim paltom bir elimde, çantam omuzumda, bavul elimde dolandım durdum. Söylemeliyim ki Sabiha Gökçen'i çok beğendim. Çok güzel, temiz, modern bir havalimanı. Yurtdışındaymış gibi hissettim kendimi. Vakit geçirecek bir sürü yer var. Ben Simit Sarayı'na oturdum. Işıl ışıldı cazibesine kapıldım sanırım :) Simidimin yanına cüce Beyaz'la cüce Nutella aldım, bir de büyük çay. Hepsi 9TL. Çok da ürkünç değil bence. Saatlerce oturunca Esin diye çok tatlı bir kızla sohbete tutuştuk. Zaman o kadar çabuk geçti ki az daha uçağı kaçıracaktım. Uçağım inanılmaz bir şekilde vaktinde kalktı. Kalkış sırası falan derken yarım saat geçti tabii ama artık bugünlerde olağan bir durum ne yazık ki. Çok rahat geldim. Her ne kadar her şeyi para olarak gören uçak firmalarına uyuz olsam da SunExpress'in hostesleri gönlümü aldı. Hepsi güleryüzlü ve ilgilerdi. Sanırım bundan sonra Sabiha Gökçen'i daha çok tercih edeceğim. Havalimanı personeli de hiç TAV'dakiler gibi sevimsiz değil. Bir kere insan gibi gidebiliyorsun uçağa. BOTLARIMI ÇIKARMAKTAN NEFRET EDİYORUM. ( Evet pembe çoraplarım olabiliyor bazen herkesin görmesini istemeyebileceğim. )
Her ne kadar AtlasJet favorim olsa da iç hatlarda SunExpress'i de göz önünde bulunduracağım bundan sonra. Bu arada ablamın Atatürk'ten bineceği, 16:00'da kalkması gereken THY uçağı 20:00'da kalmış. :)
Tesadüfler sonucu İzmir'e sorunsuz ulaştım. Gerçekten 'it was meant to be' durumu oldu sanırım.
0 yorum